EFES

EFES

Dünyanın 7 harikasından birisi olan Artemis Tapınağı‘nın da ev sahibi olan Efes Antik Kenti ülkemizin dünyadaki en meşhur, en çok ziyaretçi alan tarihi yerlerinden birisidir. Kuruluşu M.Ö. 6000 yıllarına dayanan ve Helenistik dönemden tutunda Roma, Bizans (Doğu Roma), Beylikler ve Osmanlı dönemlerine kadar aktif yerleşim yeri olarak kullanılan o soylu şehir; Efes.

Asırlar boyu üstün şehir planlama örneği oluşuyla, büyük öneme sahip bir liman kenti olmanın getirdiği ticaret merkezi özelliğiyle, binlerce yıl çok zengin kültüre sahip uygarlıklara ev sahipliği yapmasının kaçınılmaz sonucu olarak bir kültürler beşiği oluşuyla, Hristiyanlığın Hac merkezi olarak kabul görülmesi ve asırlardır bir dini merkez olma özelliğiyle; Efes tarihin bir parçası değil tarihin ta kendisi desek yanlış olmaz sanırım.

ARTEMİS TAPINAĞI

Çok şey yazılabilir, çok şey söylenebilir ama dünyanın yedi harikasından biri olan Artemis Tapınağı için ama ne yazarsak yazalım Dünyanın yedi harikasını derleyen Sidon’lu Antipader kadar güzel tarif edemeyiz tapınağı;

“Mağrur Babil’in üstünde savaş arabaları için yol olan duvarını ve Alpheus’daki Zeus heykelini ve asma bahçeleri gördüm ve güneşin kolosusunu ve yüksek piramitlerin devasa işçiliğini ve Mausolos’un engin mezarını; ama Artemis’in bulutlar üzerine kurulmuş evini gördüğümde diğer tüm harikalar parlaklıklarını kaybetti ve dedim ki “İşte! Olimpus’un dışında, Güneş hiç bu kadar büyük bir şeye bakmadı.” (Antipater, Yunan Antolojisi [IX.58])

EFES ANTİK TİYATROSU

Antik dönemin en büyük açık hava tiyatrosu özelliğini taşıyan bu tiyatro tam 24.000 kişi kapasiteli. Tiyatronun sahnesi maalesef yıkılmış durumda ancak oturma alanları gayet iyi durumda. Bu tiyatro en büyük tiyatro olma özelliği dışında St.Paul’ün vaazlarının da gerçekleştiği yer olduğundan Hristiyanlık adına da çok önemli eser konumundadır.

MERYEM ANA EVİ

Burası Meryem’in Aziz John’la birlikte son yıllarını geçirdiği düşünülen kilise. Bu kilisenin de bulunuşu oldukça ilginç bir hikâyeye sahip.

Bir Alman köyünde yaşayan Anna Katharina Emmerick isimli daha önce köyünden hiç çıkmamış olan bir kadın amansız bir hastalığa yakalanır. Hastalığa yakalandıktan sonra tanıması mümkün olmayan kişiler ve görmesi mümkün olmayan yerler hakkında çok tutarlı bilgiler vermeye başlar. Bu durum yazar Clemens Brentano’nun da dikkatini çeker ve bu kadının yanına yerleşir. Brentano kadın ölene kadar kadınla kalır ve kadının ölümünden sonra onun anlattıkları doğrultusunda Meryem’in yaşamını yazıp kitap haline getirir. Tarih 1891 yılını gösterdiğinde İzmir Fransız hastanesinde bu kitap topluca okunurken gerçeklik payının olup olmayacağı üzerine bir tartışma geçer ve bu küçük grup 29 Temmuz 1891 yılında kitapta anlatılanlar ışığında bu kiliseyi bulurlar.

© 2024 Diyadem Turizm | Tüm Hakları Saklıdır

Tasarım Birimsoft

Sohbete Başla
Yardıma mı ihtiyacınız var?
Merhaba,
Size nasıl yardımcı olabiliriz?